Dedem diyor ki atalarinin adlarini, kim olduklarini unutanlar, kötülük yapmaktan utanmazlarmis. Cünkü o zaman insanin nasil biri oldugunu ne cocuklari bilirmis ne de cocuklarinin cocuklari... Cengiz Aytmatov Insanlarin kadim köklerinin pesinden gitmesi bize aristokrasinin biraktigi bir gelenek. Gerci artik soyagaclarinin parsömenlerde yazilarak saklandigi dönemler gecti. Ayrica insanlar soylu bir kana sahip olup olmadiklarini merak etmiyorlar pek. O dönemler tarihin ucsuz bucaksiz gecmisinde yerini aldi. Atadan gelen kültür, gelenek örf ve adetlerimiz hala yasamimizin icinde önemli bir yer tutuyor cografyamizda. Cogunlukla da atalarimizin, nenelerimizin yasadigi dönemleri, ailemizin bize ögrettigi davranis kaliplari sözlü bir anlatim geleneginden besleniyor. Kusaktan kusaga anlatilarak bizlere gelen soy hikayelerimiz bazen efsanelerle ve mistik ögelerle karissa da bugün bizi biz yapan bir temel de olusturuyor. Gürsel Samiloglu da babasinin anlatimlarindan ögrendigi tarihi bizlere edebiyatin o güclü diliyle aktariyor. Hem de ne tarih Kitapta anlatilan 1820-1920 dönemi, Carlik Rusyasinin en hareketli yillari. Kafkasya da 150 yil araliksiz süren bagimsizlik savaslari, Kafkas daglarinda Seyh Samil, 93 Harbi, 1 Dünya Savasi, Allahuekber daglarinda 90 bin askerin kirdirilmasi, Güney Kafkasya ve Anadoluda yasanan göc, savas, sürgün ve kiyimlar hep bu sürecte. Samiloglu bize Karabagda baslayan ve tüm bu olaylarin arasinda yolunu bulmaya calisan ailesinin göclerle, savaslarla, hapishanelerle bezeli öyküsünü gercek karakterler üzerinden siirsel bir anlatimla sunuyor. Üc cocugu, karisi ve babasi bir anda yok edilen Ermeni Hagopun acisiyla, canindan cok sevdigi bebegi Albine ve genc karisi Dinayi Karadenizin karanlik sularina gömen Cerkez Abrekin trajedisiyle, on bes yoldasi ve karisi Maria ile ülkesini isgal edenlere karsi savasmak icin gelen ve pusuya düsürülen Mustafa Suphinin hayatlariyla kesisen Gülsenemlilerin öyküsü bu
Hakan Tanittiran