Benlik duygumuzu ve varlik algimizi meydana getiren sey beyin ise, bu beynin idaresi kendi icinde ve kendininse, tabiati anlamak icin tabiati anlamaya calisan sey olarak beynim hakkinda bu neticeye varmis isem, su halde bir dilemma ile karsi karsiyayim demektir. Tabiati anlamak icin beyne baktim ve orada tabiattaki diger bütün organizmalar gibi isleyen bir yapi buldum. Simdi ben beynimi tabiattan ayirt edemem hatta onun isleyisini ve nasil olup da bu isleyisin neticesinde bir Benlik meydana getirdigini ancak tabiata bakarak anlayabilirim. Iste bu durum bizi eski filozoflarin üstlendigi sorumlulugu yeniden üstlenmek durumunda birakmaktadir. Bu da insani tabiatin tümüyle birlikte anlamaya calismak ve dolayisiyla basimizin üzerinde parlayan yildizlardan ayagimizin altinda gezinen karincalara, cansiz madenlerden canliligin nasil meydana geldigine varmak ve evrenin isleyen bütün yasalari ve mekanizmalari icinde isleyen bir mekanizma olarak beynin, bütünün icindeki yerini tespit etmektir. Sayet bunu basaramazsak su an icinde bulundugumuz celisik durum sürmeye devam edecek. Yani tavirlarimizla kendimize Benlik atfedip, bu Benin kapasitelerini kendimizden bilip evrenin efendisiymis gibi davranirken, bir taraftan da aslinda Ben dedigimiz seyin bir nöron yiginindan ibaret oldugu bilgisini yedegimizde bulunduracagiz. Bu sadece felsefenin yozlasmasina sebep olmaz, bir felsefesi olmadigi icin bilimin de basibos ve dümensiz bir sekilde yol almasina sebebiyet verir.